Sayfalar

9 Aralık 2012 Pazar

Aşk Bazen Bunu Gerektirir Mi Sizce?

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... 
Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindi
ler.
Gençtiler, çok genç...
Birbirileriyle konuşacak Cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca,

"bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur"

diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...

"Senin için ölürüm"

derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam

"hayır, ben senin için ölürüm"

diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın,

"bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak..."

Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu,

"mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma"

mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul
etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir Gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan.

"Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama.

Bbu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..."

"Sen istersin de ben hiç Hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam.

"Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun! ,burası bizimdir artık..."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı. Ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı:

"Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama,

"Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere...

Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken,

"Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım"
diye sözünü kesti arkadaşı.

"O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya..."

"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın.

Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı...
Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...

Kocasının eskiden aynı Hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu
Alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken,

"Son bir kez kucaklamak isterim seni"

diyecek oldu ama kadın,

"Defol!"

dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar...
Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.
Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü.

"Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.

"Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın.

Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:

"Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir gün önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre Sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta,

"Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem"

diyordu...

Sırayla okudu;

"Seni çok sevdim",

"Seni sevmekten hiç vazgeçmedim",

"Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim."

"Fakat benim için ölmeni istemedim"

"Şimdi bana söz vermeni istiyorum."

"Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?"

son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım..."

2 Aralık 2012 Pazar

Ayrılık Nedir?


      Ayrılık bu kadar mı güzel anlatılır. Bir gün yine düşünmüştüm aşk nedir acaba bir tarifi var mıdır diye. İşte aşkın ve aşka olan ayrılığın tarifi...

AYRILIK
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak…
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz…
Sokağa fırlayacaksınız…
Sokaklar da dar gelecek…
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi…
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü…
Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz…
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan…

”Önemli olan sağlık.”
”Yaşamak güzel.”
”Boşver, her şey unutulur.”
Siz hiçbirini duymayacaksınız…
Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.
O’ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz…
Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz…
”Ölüme çare bulundu” ya da ”Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başınızı kaldırıp ”Ne dedin?” diye sormayacaksınız…
Yalnız kalmak isteyeceksiniz…
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
İkisi de yetmeyecek.
Geçmişi düşüneceksiniz…
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz…
Gittiğiniz yerlere gitmek…
Bu size hiç iyi gelmeyecek…
Ama bile bile yapacaksınız.
Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız…
Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.
Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz…
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz…
Herkesi ona benzetip…
Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız…
Hiçbir şey oyalamayacak sizi…
İlaçlara sığınacaksınız…
Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan…
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek…
Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz…
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak…
Sabahı iple çekeceksiniz…
Bazen de ”Hiç güneş doğmasa” diyeceksiniz.
Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler…
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz…
Nafile…
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz…
Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz…
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz…
Aramayacağını bile bile…
Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek…
Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla…
Yüreğiniz burkulacak…
Canınız yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz. Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız…
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz…
Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz…
Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…
Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu…
Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yaşayacaksınız…
Buna yaşamak denirse…
(Pakize Suda)

7 Kasım 2012 Çarşamba

Aşk Ölüyor Süveyda-Nail Varal

        Bloğumda paylaşım yapamıyorum. Günler su gibi akıp ilerliyor. Herkes bir koşuşturma peşinde. Dersler haddinden fazla verilmekte. Diğer blog ile ilgilenmekten yoruldum. Bilgi paylaş bilgi paylaş iyi güzel hoşta körelen duygularımız ne olacak? Felsefe gibi dersler görüyoruz. Ama biliyorum ki ben bu bölüme severek, isteyerek geldim. "Başarısızlığın mazereti yoktur" diyerek yoluma devam ediyor elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Şükür ki bu bloğu daha önceleri açmışım.
       Blogta duygularıma tercüman olmuş yine bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yine Nail Varal'ın sitesinden okuduğum güzel bir şiir. O kadar güzel ki duygulanmamak elde değil. Onun yüreğine sağlık diyor tebriklerimi sunuyorum. Şiiri okurken de sevdiğim bir parçayıda dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum.

GÜRÜLTÜ YAPMA AŞK ÖLÜYOR SÜVEYDA
Her gece cinayetler işlenen bir şehrin karanlığına diz çöküp, nakış nakış aşkın şiirini dokuyorum süveyda. Varlığın, gördüğüm ilk rüya gibi uzaklaşırken benden, ben Hacı Arif Bey’lerle gözlerin için yeni besteler yapıyorum Muzikayı Hümayun’larda. Ruhumu ruhunun önünde eritiyorum sessiz ol. Sessiz ol, sükûtum aşkı deli etmeye hazırlanıyor hüsn-ü cemalini gösterip.
Seni bana kim gönderdi hatırlasana?
Bilgeliğini değil gözlerini sınıyor Allah. Yolunu beklerken Hızır misali, sine-i sad pareme infazdan çıkmış özgürlükler hücum ediyor süveyda. Neden Musa gibi biriktirdiğin her şeyi dipsiz uçurumlara döküyorsun sabırsızca? Ne diye ikide bir, sırrı ifşa etmek için cümleler kurup duruyorsun karşımda? Sabret, yetim çocuklar doğduğunda anlatacağım lal-ü ebkem düşlerimin neden sürekli uyuyarak öldüklerini. Anlatacağım sana, kelimelerimin aşkla okunduğunda neden deliye döndüklerini.
Ey aşkı “kıyamet” suresiyle üzerime devirip beni paramparça eden yâr! Ey Musa’nın çağından kalkıp gelen Hızır nefesli koca bilge, ondan yadigâr!
Steplerde büyüyen kardelen nasıl özler baharı, öyle özledim seni, susuzum. Dudaklarıma dayayıp dudaklarını, ab-ı hayatın kardan fırtınalarını kopar içimde. Yağmur ormanlarına yasla da sırtımı, Niagara’yı devir üstüme. Gözlerinin kara delikleriyle boğ beni ey nur-u Dilara, yoğur ateş-i aşkının lavlarıyla. Sesim çıkarsa bir daha seni sevemez olayım.
Dağları aşıp denizleri geçtim de öyle geldim yanına, uyut beni dizlerinde süveyda. Sesinin ırmaklarını Yusuf’un kuyusunda yirmi sekiz kere yıka da öyle (b)ak bana. Gözlerinin güneşlerini düşür düşüme durma, aklıma aklını düşür, gökkuşağıyla sar yaralarımı ki acımasın dokunduğun geceler. Hadi süveyda, bu gece bana ayrılığı olmayan bir aşk hikâyesi anlat ki, bir daha ağlamasın gözlerim.
Sessiz ol, gürültü yapma, aşk ölüyor süveyda.

Senin o nergis-i fettan bakışlarını aklında saklayıp, uzun saçlarını teninin sıcaklığına bürüyor. Yollar kan, yollar ihtilal, yollar savaş kokuyor şimdi. Sen ne yaptın ki, yarım kalan o türkü aşkın son secdesinden doğrulup son perdenin cinayetine duruyor. Cennetten kovulanlarla mı kovulmuştun sen ki, üç yüz sene benim ayrılığımın çöllerinde yaşamaya mahkûm edildin süveyda. Yasak elmanın cezası değildi gitmişliğin, aşka bir türlü dokunamayışının bedeliydi. Kapat gözlerini sevgili, bu aşk yasaları ihlal edecek yine, yine esrar perdesini yırtıp mahrem cümlelerle kalbimin portresini çizecek.
Ey kapalı kapılar ardında saklanan aşk güzellemesi, ey mecnunun medreselerde giriftar olduğu sevda hecelemesi! Ey kırık düşlerin üveyik kanatlarında göğe yükselen Cebrail’in yetmiş bin kanatlık son sesi!
Beni öldürmeye hangi darağaçlarını kurdun meydanlara ki, urganları aşkta kördüğüm kaldı süveyda? Hangi ordular hazırladın üzerime salmaya ki, annem duyduğu günden beri ölüyor her gece tarifsiz acılarla? Hangi denizlerde boğacaksın bu son sücudumu söyle? Yıkılacak gök mü kaldı, hangi göğü yıkacaksın üstüme? Söyle süveyda, hangi kıyametleri koparacaksın katımda ki, o benim aşkımın kâküllerinden dökülen bir kıvılcım olmasın?
Sen ömrümün son fasılasında fail-i meçhul bir cinayetin muhannet çığlığıydın sevgilim. Perdeleri açılmış camlarıma vuran nisan yağmurlarımdın. Dilekler tuttuğum kayan yıldızım sendin. Sendin sabah ezanlarında secdelerde büyüttüğüm sonsuz umudum. Ömrümü ömrüne katsın diye bu kaçıncı feryadımdır Rahman’a, unuttum. Unuttum lehçe-i aşkın perçemine asılı kaldığım o ferzan gecelerin intizarlarını süveyda.
Ah biz hiç kavuşamayan o iki deniz gibiyiz sevgilim. Marec el-bahreyn sırrında dalgalanan o yalnız ve umutsuz iki deniz… Ne ayrı durabildik birbirimizden ne de kavuşmayı öğrendik bunca yıl. Şimdi Kızıldeniz ve Süveyş şahit olsun ki, biz boğularak ölmeyiz, ölürsek tenlerimizi birbirine yaslayıp soluklarımızı birbirine katar da öyle ölürüz. Aşk tanır bizi, inci mercan derdinde değiliz hiçbirimiz. Sadece eşkâlini aynaların yüzlerinde kaybeden iki deniziz. Nerde görse tanır aşk bizi. Çünkü biz kavuşmamaya yemin etmiş iki deliyiz.
Sana aşk olsun demem ben süveyda. “Aşk olmuş” zaten sana. Senin aşka bakmana gerek yok, zorlanma, aşk sana bakar uyurken. Gayret göstermene de gerek yok sevilmek için. Güzelliğinin diyeti olsun diye kendini asar birisi her sabah. Her sabah sonsuz bir ırmak gibi içine bir daha, bir daha akar gözlerinin delisi.
Sen, sesini mahşere sakla, gözlerini mezara. Deniz yüreğini kurak gözlerime sal da öyle öl. Sana böyle ölmek yaraşır süveyda.
Çünkü sen aşkın edebisin, sen aşkın güzelliği, sen aşkın yaşanan son yüceliğisin. Sana sessiz yitmek, bensiz gitmek yakışmaz süveyda.
                                                                                                   Nail Varal

15 Ekim 2012 Pazartesi

Teşekkürler Google :)

     Google ye neden mi teşekkür ediyorum?  :) Saat 00:00 i geçmiş ve bir baktım google yine süslü püslü. Dedim yine ne mesaj vermeye çalışıyorsun diye. Tam fareyi resmin üzerine getirdim ki ne yazıyo dersiniz?  "Doğum Günün Kutlu Olsun Zübeyir!" :) Hiç sanal bir şeyin beni böyle mutlu edeceği aklıma gelmezdi. Sanal da olsa bunu düşünen googleye teşekkür ederim:) Bugün bol bol pastalı gooleye tıklayacağım sanırım :)

6 Ekim 2012 Cumartesi

Ben İkimizin Yerine de Ağlarım- Nail Varal


         Varlık, varlıkla yokluk arasında kıvranıyordu ben seni sevmeye başladığımda. Olmayan ellerimin parmak uçlarını yaratılmamış teninin denizlerinde arındırıyordum. Sen, işveli yürüyüşünle içimin göllerine iniyordun, saçların dalgalandırırken okyanusları. Ben, kalbimin çarpıntıları arasında heyecandan ölecek hâle geliyor, zamanı yediriyordum uçurum gözlerine.
“Kalu Bela” sırrında uğulduyordu ruhlar. Çizgilerimizi netleştiriyordu Allah. Hışırtılarını duyuyordum aşkımızı alnımıza kazıyan kader kaleminin. Hiç bilinmeyecek bir dil, hiç yazılmayacak bir yazı, hiç okunmayacak bir lisan öğreniyordu ruhlarımız. Melekler siluetini çiziyordu berzah aynasının maverasına. Gül çehrenin güneş tarafına değince bakışlarım, alev alev bir deniz patlamasının ışık fırtınaları altında binlerce yıl baygın kaldım ayak ucunda.
Yüzlerce büyücünün toplanarak yaptığı bir büyü gibiydi güzelliğin sevgilim. Rüyaları andırıyordu gülüşün. İrem bağları zekâtının eseri, ölümlüler bakışlarının esiriydi senin. Korkum, kader kalemine değseydi gözlerin levhi paramparça ederdi.
Ben seni, yer yokken, gök yokken, denizler yokluğun zincirleri arasında kıvranıyorken sevmiştim. Ayın on dördünü andıran yüzünü yüzümün ırmaklarına döküyordum durmadan. Durmadan gözlerin bakmaya kıyamadığı elif bedeninin mavi bir denize doğuşuna şahitlik ediyordu gözlerim.
Tam yedi bin yıl tarihin gel-gitleri arasında seni bekledim sevgilim. Bendim bir kuşaktan diğer kuşağa doğan yedi uyurların yedinci kişisi, seni üç yüz dokuz yıl sonra bulmaya uzanmıştım. Seni Nuh’un gemisinde aradım. Ateşlere düştüğümde İbrahim’le gözlerin için yandım. Seni sordum kuyulara Yusuf’la. Seni bekledim Züleyha’yla Mısır’da. Hacer’in yollara döktüğü gözler benimdi. Benimdi Yakup’un gözyaşları sevgilim. İdris’le cennetlere inen de bendim, İsa ile göklere çıkan da ben.
Ey ak kanatlarıyla beni sarmalayan masum düş! Ey ölümlere meydan okuyan güzellik şahikası son gülüş! Ey sevda kitabının hiç yazılmamış harfsiz hecesi, sayfa sayfa büyüyüş!
Meğer ayrılık bizim alnımıza yazılmış hükümlü bir mahkûmmuş bezm-i elest’te. Azad kabul etmeyen bir kölelikle ellerim prangalı, kapının eşiğinde adını sayıklıyorum ben şimdi. Senin gözlerin olmadan nasıl nefesleneyim sevdiğim? Nasıl ağlamadan durayım her gece duvarlara yaslanıp? Nasıl tüm polis sirenleri seni bulmak için çalmasın caddelerde? Nasıl dedektifler aramasın metropol şehirlerde? Ben seni nerelerde yitirdim ki yoksun, ey kaybolan gençliğim! Ey varlığım ve hiçliğim, ey umut kuşum, açlığım! Söyle, hangi dağın zirvesinde dalgalanır büyülenmiş saçların? Hangi ateşleri besliyor kurumuş ağaçların? Hangi cümleleri tutuyor büyülü bağlaçların?
Nerdesin?
Nerdesin ey yokluğuyla beni cehennem ateşlerine sokup sokup çıkaran vefasız Nemrut? Nerdesin ey karanlık gece, aydınlık sabah, son umut? Nerdesin kesilen nefesim, konuşamayan sesim, gençliğim ve hevesim? Çık artık…
Neden kaçıyorsun gölgelerinin altında kalan bu kurumuş toprağın sevmesinden sevgilim. Ben tenezzül eyleyip ezel kadar uzaktan sırf seni görmek için bu dünyaya gelmişim. Kuyularda Yusuflarla oturup, içimin çöllerinde ağlayan Yakuplar bırakmışım. Senin elif saçlarının her bir telini kirpiklerimle taramış, arınmış bedenini gözyaşımın tuzuyla yıkamışım. Ben Musa gibi gözlerinin denizine yürümüş, İsa gibi gökleri göğsüme bürümüşüm. Senin için İbrahim’le kutsal mekâna dönmüş, Hızır’la “la mekan”da çıldırtan gözlerinin rüyasını görmüşüm.
Söylesene Allah aşkına, neden sensiz ve sessiz yaşamaya mahkûm edildim ben? Ben yaralarım kanarken hayata namütenahi bir karın boşluğunda prangalı doğmuş, cezbeye tutulmuş gibi bir yitişle sevmemiş miydim? Bir intiharın kanlı bahçelerinde asırlık çınarlara beyaz tüller bağlayıp içimin çığlıklarını martı sesleriyle boğmamış mıydım?
Söyle şimdi, senin vefasız gözlerine aşkımı kanıtlamak için kaç bin yıl daha kendimi boğmalıyım? Kaç gece daha mahzenlerde boynuma geçirilen zincirleri terimle yoğurmalıyım? Kaç sene daha içime düşesin diye derin ve beyaz bir kuyu olarak yollarda kalmalıyım, sevgili?
Ah boynu bükük, elleri kınalı, süt beyaz güvercinim! Hiç inanmadığım hâlde kayan yıldızlar akarken dilekler tuttum sana. Falcılara seni sordum yerini söyler diye. Geçerken bakışlarını unutmuşsundur diye dergâhlarda aradım gözlerini ben senin. Bilgelerin ardından yürüdüm günlerce, mabetleri ziyaret ettim, secde izlerine yöneldim. Budistlerin manastırlarında on ilkeyi gözleyip, kiliselerde izine rastlar, havralarda kokunu alırım diye çıkarmalar yaptım dervişlerle dağlara, günlerce.
Ah yıldızlara kaçmışsındır diye her gece gökyüzünü gözlerime bağlayıp öyle uyudum. Hasretin bir kriz gibi üzerime çökünce keskin bıçaklarla parçalayıp bağrımı yaralarıma sürdüm merhem bakışlarını ey son umudum.
Oy, yedi bin yıl sonra tam seni bulmuşken, bir kere bile doya doya sarılamadan elimden alınan can kuşum. Oy, bir gecede yoksul ve yorgun bırakılan yokuşum. Oy durmadan boğuluşum, yaz ile kışım, son bakışım.
Üzülme sen, nasıl olsa delirtmiş beni kader, nasıl olsa beni etmiş bin beter, ben ikimizin yerine de ağlarım. Sen serin bir denizde uyutmaya devam et  benzersiz bedenini, ben ayrılığın narına atar da kendimi, ikimizin yerine de yanarım.
                                                                                                   Nail Varal

21 Eylül 2012 Cuma

Twitter'a kapak fotoğrafı yüklemek

    Sevgili arkadaşlar uzun bir süre paylaşım yapmıyorum. Bugünde az da olsa yardımcı olmak için bir haber duyurmak istedim. Twitter ı olan arkadaşlar farkındadır artık twitter a da kapak fotoğrafı koymam mümkün. Ben nasıl yapacağım? Bende niye kapak fotoğrafı yok demeyin? Tek yapmanız gereken  Sağ üst köşede Ayarlar kısmından tasarım bölümüne giriyoruz. Başlığı değiştir butonundan kapak fotoğrafı ekleyebilirsiniz. Kolay gelsin... https://twitter.com/Zubeyirkilci


3 Temmuz 2012 Salı

Sevmek Yürek İster- Şiir


            Vaktim oldukça şiir paylaşmayı seviyorum ama uzun bir süre paylaşım yapamayabilirim. Bugünlük te güzel bir şiir seçtim. Beğeneceğini umuyorum. Yazarını yine bilmiyorum. Yüreğine sağlık yazanın.



SEVMEK YÜREK İSTER

Her Gidişine ayrı anlam yüklüyorum.
Yapma Allah aşkına hep kal benimle,
Ya söz etme gidişlerden,
Ya da silinsin isminde cisminde.
Oynama benimle.
Aşkı yaşayacak yürek bırakmıyorsun insanda.
Seni Seviyorum diye başlayan ve
Ama ile devam eden cümleleri duymaktan bıktım.
Seviyorsan seviyorsundur,
Aması olmaz bu işin.
Üstelik bir cümlenin sonunda ama varsa
Bir önceki yargının hiçbir hükmü yoktur artık.
'Seni Seviyorum ama birlikte olmamız imkansız'
Ya imkansız diyebiliyorsan eğer
Sevmiyorsun demektir bahanelere sığınma.
İnsanların hayatlarında sorgusuz sualsiz girip,
Sonra da darma dağan edip hiçbirşey söylemeden
Çekip gidenlerden nefret ediyorum.
Böyle misin sende gerçekten gitmek mi istiyorsun?
Yürekli ol biraz.
Hadi konuş söylemek istediklerini söyle.
İki çift sözü haketmedik mi biz?
Hiç mi saygın yok.
Ah ben niye yanılıyorum hep niye?
Tam işte bu dediklerim sömürüyor Aşkımı
Biraz daha mı katı olmalıyım,
Daha mı kapalı tutmalıyım kapılarımı?
Bazen bu dünyadan olmadığımı düşünüyorum.
Oyun çeviremiyorum, hesap yapamıyorum.
İnsanız hepimiz, 
Hepimizin zaafları var, yanlışları var.
İyi de hep beni mi bulacak bunlar?
Hiçbir kaygıya yer vermeden,
Hiçbir hesabı düşünmeden,
Açsaydın eğer bana yüreğini
İşte o zaman görürdün bir aşkın nasıl efsaneye dönüşebileceğini...
Sen gözlerini kapatıyorsun bir sen varsın
Başka hiç bir kimseye bakmıyorsun!
Her şey senin çevrende şekillenmeli,
Her şey sana göre düzenlenmeli,
BECEREMİYORUM kusura bakma...
Şimdi GiDİYORUM.
Aşk tam teslimiyet ister,
Kendini aşkın kollarına ya bırakırsın ya da bırakmazsın.
Bir yanım dışarıda  kalsın dediğin noktada,
Aşkı boğarsın, yok edersin o güzelim duyguyu.
Bu yüzden hep cesurların işidir Aşk.
Bırak, bırak Aşk bende kalsın.
Ağlamayı bilmeyen gözler sevmeyi bilmez.
Ben sevmeyi biliyorum ve hep ağlıyorum.
YOLUN AÇIK OLSUN...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Beni Seversen

    Sınavlarım yaklaştı. 14 gün var. Üzülsemde sevinsemde dünya dönüyor, hayat devam ediyor. İleriki zamanda paylaşım yapamaya bilirim o yüzden bugünde bir şiir paylaşmak istedim. Şiir bana ait deil söylemiş olayım bunu da.

Eğer Seversen


Mesela "Beni Seversen" çok şey yapabiliriz.

Sarılarak uyuyabiliriz, çocuklarca eğlenebiliriz.

Hiç beklemediğim bir anda öpebilirsin mesela

O an dünyadaki hiçbir şeyi, kiç kimseyi görmez gözümüz.
Dışarıdakilerin ne dediğiği umrumuzda olmaz,
Güzel vakit geçirebiliriz.
Başımı omzuna koyduğumda uyuyabilirim.
Ama sen uyumak yerine beni izlemeyi tercih edersin.
Gözerimi açtığımda "Günaydın Prensesim" dersin.
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi?
Ya da beraber sinemaya gidebiliriz.
Çok güzel bir kız çıktığında gözlerini kapatabilirim ellerimle
Ve sen gülümsersin.
Kıskandığımı anlar, filmi değil beni izlersin.
Sonra sinemadan çıkar, gezeriz saatlerce...
Ayağım takılır, düşecek gibi olurum.
Sana tutunurum sıkıca...
Ama asla bilmem tuttuğum şeyin, aslında "hayatım" olduğunu.
Sonra sen kucağına alırsın beni.
Sıkıca sarılırım boynuna, o an kokunu içime çekerim.
Yürürüz uzun uzun.
Sonra çimenlik bir alana geliriz.
Yere bırakırsın beni, gıdıklamaya başlarsın,
Kahkalar atarız.
Zaman umrumuzda olmaz.
Tek istediğim şey beraber olmaktır.
Eğlendikten sonra dizlerime yatarsın, saçlarınla oynarım.
Sen benim "hayatım" olduğunu bilmezsin.
Önümüzden küçük çocuklar geçer.
Bir gün böyle çocuklarımızın oalcağını düşünmeye başlarız.
Sen bana benzeyen bir kızımız olmasını,
Ben ise sana benzeyen bir oğlumuz olmasını isterdim.
Biraz tartışırız bu konuda...
Sonra ise tek istediğimiz "bizim" çocuğumuz olmasıdır.
Beni eve bırakmaya gelirsin,
"Sokaklar tenha, seni bırakmadan dönmem" dersin.
Ayrılmak istemeyiz ama saatin geç olduğunu farkederiz.
Son kez öpresin ve ben içeri girerim.
Ne kadar güzel değil mi?
İşte "Beni seversen" bunları yaparız.
Hayatım olman için beni sevmen yeterli!
Çünkü ben "Seni Seviyorum"!


Hep Sevilmeniz Dileğiyle...

26 Haziran 2012 Salı

ŞİİR "Bir Sevgilim Olsun"

       Bugünde hoşuma giden bir şiiri paylaşmak istedim. " Bir Sevgilim Olsun" adında bir çok şiir mevcut nette ama bu gerçekten duygularıma ses olmuş.

Bir sevgılım olsun...


Karakalem resmimi yapsın bana,
Beceremiyorsa bir sarkı bir şiir yazsın,
Yahut mırıldansın yanıbasımda.
Bır sevgılım olsun...
Ucurtma yapsın bana, uzerınde adlarımız yazsın,
Sonra beraber ucuralım ucurtmayı dusecek endısesı olmadan...
Bır sevgılım olsun...
Gece gunduz benı dusunmesın ıstemem,
Sadece yanında oldugumda huzurlu olsun gozlerı parlasın sevıncten.
Bır sevgılım olsun...
Benım ıcın onceden kımseye yapmadıgı bırsey yapsın,
Her zaman yapmasa bıle yaptıgı zaman ben ıstemeden ve ıcınden gelerek yapsın...
Benı mutlu etmek ıcın degıl,
Benımle bır butun olarak mutlu oldugu ıcın yanımda kalsın,
Bır sevgılım olsun, yalnız benım olsun,
Bende onun olayım!..

                                  Canan ÖZTÜRK


25 Haziran 2012 Pazartesi

Nedir AŞK?

Bugüne özel farklı bir payşalım yapacağım. 
Bugünkü  yazdıklarım alıntı değildir sadece içimden gelenlerdir.

-------Genel------------
Nedir Aşk?
Aşk bakmaya doyamamak mı yoksa; 
Bakmaya kıyamamak mı?
Karşısında konuşamamak mı yoksa;
Onun yanında kendin olmak mı?...
Nedir aşk?
Onun her dediğine boyun eğmek mi yoksa;
Senin sözlerini de önemsemesini istemek mi?...
Yoksa yoksa aşk,
Onun hep yanında olması mı yoksa;
Sadece özlemin adı mıdır aşk...


-------Özel------Güne Dair Notlar--------------
Nedir Aşk?
Yoksa aşk diye birşey yok mudur gerçekten?
Ya Ferhat'la Şirin onlar da mı yalan?
Tabi ya nerde görülmüş insanın sevdiği için dağları deldiği.
Kandırıldık mı hep bunca yıl boyunca?
Hani ilk gün bana bir şiir vermiştin.
İşteo gün aşk bu gâliba dedim.
Şiirdeki olduğu gibi ben sana benzeyen kızımız,
Sen ise bana benzeyen oğlumuz olduğunu düşünecektin.
Ve sonra söyledin ki şiirde yazanın gerçek duygular olmadığını.
Anladım ki yine yanılmıştım.
Aslında ben yanılmadan ilk gün anlamıştı belki o sana verdiğim çiçek.
Hani çiçeğin bir kısmını sana vermiştim ve sendeki çiçekler bir bir düşmüştü.
İnanmam ama belki anlamıştı o bana yaptığın küçük aşk testi.
Hani benim "sırılsıklam aşık" olduğum çıkmıştı ve banada "daima seni düşünüyor".
Aslında düşünmen bile benim için yeterli olandı.
Ama anlamayan tek şey bellki senin rüyandı...
Nedir aşk?Sevdiğine daima güzel sözler söylemek mi?
Yoksa senin söylediğin gibi arada tartışmak mı?...
Ben bunu hiçbir zaman kabul etmedim,
Kabul etmedim ama yine istediğin oldu ve tartıştık sürekli.
Hani ilk gün seni etkileyen sinirli tavrım olmuş ya,
Ve etkilenebilirsin bugün sana çok sinirliyim...

27 Nisan 2012 Cuma

444 lü numarala AVEA'da artık sabit ücret

        Gsm oparatörlerin de devamlı bir rekabet var ama genel olarak söylediğimiz şey ise ne kadar rekabet olursa olsun hep fazla ücret almaları. Ne kadar fazla konuşursak o kadar cazip geldiğini sandığımızdan artık çok dakikalı tarifeleri seçer olduk.
       Avea kullanıcılarına bugün ise çok ilginç mesaj geldi. Mesaj ise "01.05.2012 den itibaren 444 lü numaraların arama ücretleri sahip olduğunuz heryöne arama dakikalarından düşülecektir." Bu gerçektende sessizden bir haber olsada ilgi çekici gerçekten. Acaba bu mayıs ayında gerçekten geçerli olacak mı?. 444 numaralarda hak sahibi firmalar buna ne diyecek? Diğer oparatörlerden de bu kampanyaya bir atak gelecek mi? Evet aslında her nekadar kampanya olmasa da olumlu birşey olduğu gerçek. Çünkü hattınızda o kadar bedava dakika olsun veya faturalı bir hattınızda verilen dakikalar olsun 444'lü numaraları arayınca olan ya kontörünüze ya paranıza oluyordu. 
    Bütün bu sorulardan sonra insanın aklına da bir soru gelmiyor değil tabi? Farkedersek eğer AVEA'nın müşteri hizmetleri numarası her ne kadar 500 diye bilinse de esas olarak müşteri hizmetleri numarası 444 1 500. Sizce müşteri hizmetleri içinde aynı durum geçerli olur mu? Ne dersiniz?:) 
Şunu da söylemem gerek AVEA bence gençlerin en çok ilgisini çeken oparatör olmayı başardı. Çok kısa bir süre 10 Milyonu aşkın aboneye ulaşmak büyük başarıdır benim için.
En son verileri bilmiyorum ama 2010 itibari ile Turkcell 36milyon Vodafone 15milyon Avea ise 13milyonu aşan kullanıcı sayısına sahip. Ve BDK dan alınmış bazı isatiskler:


25 Nisan 2012 Çarşamba

İpeksaray mı önce açıldı? Kayseri Park mı?

        Kayseri'de 2006 yılından bu yana alışveriş merkezleri üzerine büyük yatırımlar yapılmaktadır. Meysu Outlet felan derken son zamanlarda da yapılan Kayseri Form ile Kayseri'de alışveriş merkezlerine bir yenisini daha eklemiş oldu. AVM'ler çoğalıncada bir karşılaştırma yapmak gerektiğini düşündüm. Hangi avm ne zaman açıldı? Ne kadar alana sahip?  Plânlanan tarihlere bakılacak olursa ilk Kayseri Park'ın açılması gerekiyordu ama dediğim gibi plânlanan tarihti bu. İlk açılan İpeksaray AVM'den başlayarak kısaca hatırlayalım.























Açılış Tarihi: 14-19 Mayıs 2006
Kapalı Alan: 38 000 m2
























Açılış Tarihi: 1 Haziran 2006

Kapalı Alan:  64 000 m2
























Açılış Tarihi: 9 Nisan 2011

Kapalı Alan:  51 000 m2


Açılış Tarihi: 21 Aralık 2011

Kapalı Alan:  65 000 m2
Toplam Alan: 150 000 m2


Tabi bunların yanısırada daha AVM'ler yapılmaya devam ediyor. Bunlardan birisi yapımı tamamlanmış ama açılmış olan düvenönündeki AVM veya iş merkezi. İnşaatı devam etmekte olan yeni terminal karşısına yapılan AVM ve otel. Son olarakta henüz temeli atılmakta olan Hürriyet ve Aydınlıkevler mahallesinin bitiminde Osman Kavuncu Mahallesi'nin başlangıcı olan Orta Anadolu Fabrikasının yanındaki AVM. Kayseri'ye hayırlı uğurlu olsun:)

29 Mart 2012 Perşembe

Mukavvadan Maket Ev

     
           Sevgili arkadaşlar bugün iş eğitimine girmişken daha önce yaptığım ama henüz tamamlamadığım maket ev modelini paylaşmak istedim. Maket yapmayı zaten küçüklükten beri hep sevmişimdir ve daha önceleri çocuklara felan maket ev yaptığım olmuştu ama kendi ev dekorasyonum için kendime villa tipi ev yapmaya karar verdim fakat bir şekilde modelini tasarlamam gerekiyordu. Google görsellerde ufak bir aramada yandaki fotoğrafa rastladım. Bu fotoğrafı görmem benim için yeterli olan şeydi. Elime cetveli ve 7 adette mukavva alıp yapmaya karar verdim. Ölçülerini kafamdan ayarlayıp aşağıda vermiş olduğum resimlerdeki evi tamamladım fakat bu ev henüz bitmiş değil. Eksik olan bazı duvar motifleri kirişler ve basamaklar var. Ama henüz yapmayı düşünmüyorum. 
     Bana gerekli olan malzemeler sadece mukavva, cetvel, maket bıçağı, yapıştıcı ve son olarak çatı yapımı için çift yüzlü kıvırcık mukavva:) Tam adı ne bilmiyorum ama benim tabirimle böyle işte.
Sonuç ise aşağıdaki ev maketi.
       Bazıları kiliseye felan benzetiyor ama benzemiyordur inş:). Bu henüz evin bitmemiş hali gördüğünüz üzere daha henüz pencere kısımları ve bacaların duvarları boş. Bu evde beni uğraştıran bir başka şey ise led lambalar. İki farklı renkte üç katta ve minare kısmında yeşil ve sarı led ışıklar yerleştirdim. Işıklardan sonraki evin hali ise aşağıdaki gibi:)

Kağıttan Kase

      Sevgili arkadaşlar bugün sizinle küçük bir el sanatı paylaşacağım. Aslında onca sınav arasında neden böyle bir şeye kalkıştım bende anlamıyorum.  Her neyse ilk önce gerekli malzemelere deyinecek olursam sadece herhangi bir kağıt, uhu ve cam kase. Bunlarla ne mi yapılır? :) Bende bunu aşağıda vermiş olduğum
resimlerde anlatayım.

        Ben herhangi bir kağıt dedim başta ama kırtasiyeden de renkli kağıt almadan edemedim. İlk önce kağıtları böyle birer cm kalınlığında parçalara ayırdım. Sonra elime bir kalem alıp küçük küçük rulolar yaptım.



    Böyle küçük rulolar yapmak gerçekten sabır gerektiriyor onu başta söyleyeyim:) Sonra bu yaptığım ruloları bir cam kase bulup ona tek tek uhulayıp yerleştirdim.


        Sonuç ise sadece kağıttan aşağıdaki resimlerde vermiş olduğum gibi güzel bir ev süsü ortaya çıktı. Sehpa üzerinede gerçekten çok yakıştı:)



23 Mart 2012 Cuma

Paint'te neler yapılır?

           Evet paint'te neler mi yapılır. Paint diye geçmemek gerekir. Ben painti sadece  yeğenler gelince çizsin karalasın diye gösterirdim. Ama sonradan düşündümki bence iki boyutlu güzel resim için gerekli bütün çizim araçları var. Neden tasarım yapamayayım ki dedim ve benim çok sevdiğim bir anime olan Naruto'dan alıntılar yapıp bunları painte döktüm. Ama bunların bana bir faydası oldu mu derseniz olmadı açıkçası ama eğlenceli olduğuna eminim. İşte benim paint'te çizdiğim çizgifilm kahramanları:)
        Ha unutmadan sadece arka fonu yani bulutları adobe photoshop'ta yaptım. Resimler 1366-768 boyutundadır. Büyütüp masaüstü resimleride yapabilirsiniz:)