Sayfalar

16 Ekim 2013 Çarşamba

Teşekkürler Google-2 :)

          Sanki film serisi gibi neden "Teşekkürler Google-2" diye blog başlığı attım hemen önce onu anlatayım. Çünkü daha önceden aynı başlıkta bir yayın paylaşmıştım ve bu da bir nevi onun devamı:). İşte bu geçenki yayın http://sisli-dusler.blogspot.com/2012/10/tesekkurler-google.html.
           Bu seneki doğum günüm Kurban Bayramı'nın 2. gününe denk gelmiş bulunmakta:) Ama herzamankinden durgun bir bayramdı diyebilirim. Herkes gibi nerde o eski bayramlar yerine anın tadını çıkartarak bayramı bayram yapmaya çalışırdım. Ama bu bayram yinede durgundu. 2. gün oldu ben hala akraba ziyaretine çıkmamışım ki sonraki günlerde pek farklı birşey olacağını sanmıyorum. Her neyse konuya dönecek olursak Google bugün yine beni unutmamış:). Geçen sene Google doğum günü doodle'ı gördükten sonra artık beklenti içerisindeydim zaten ama başlarda göremedim. Google bile kutlamadı bu sene derken farklı hesabı kullandığımı farkettim.
       Doğum günlerini fazla önemsemem açıkçası ama insanın üzerinde bir yaşlanma pskolojiside olmuyor değil. Aslında bendeki bu psikoloji bozukluğu benim için değil anne ve babamın yaşlı olmalarını hatırlıyorum ve bu beni çok üzüyor ama Allah'ın taktiri diyerek bir nebze huzur bulmaya çalışıyorum.
      O kadar önem vermesemde bu konuya kimler hatırladı küçük bir not düşeyim. Ylılar önce tanıştığım ve benimle aynı gün doğan bir Endolezya'lı arkdaş:) ki zaten bugünde kendi doğum günü olduğu için beni de unutmamış. Diğeri ise ilk üniversitemde ev arkadaşım ona da Google söylemiş:)
     Geçen yılki doğum günü doodle ını ve bu seneki doodle ı paylaşmak istedim:) Google bidaha pastamı değişik bir yerden al ama yani:)



9 Ekim 2013 Çarşamba

İlginç Kitaplık ve Kütüphaneler

           Merhabalar:) Şöyle bakıyorum da bayağı zamandır blogumda birşeyler paylaşmamışım. Aslında yazmak istediğim o kadar çok şey vardı ki. Herneyse müsait bir zamanda inşallah içimden geçen duyguları, başımdan geçen olayları bir bir yazacağım. Tabi unutmazsam:).
           Ben bölümüm gereği her ne kadar da teknolojiyle haşir neşir olsam da pek aramın iyi olmadığını söylebilirim. Bilgisayarda en çok tasarım yapmak resim çizmek hoşuma gidiyor tabiki. Bugünde şöyle facebookta gezeyim derken (şimdi biraz daha havalı bir isimle demek gerekirse sosyal paylaşım sitelerinde;) ) bir tasarım yarışmasının paylaşımınıda görmüş bulundum. Yarışma ise aslında çokça zaman benimde hâyâl ettiğim kitaplık tasarımı:) Daha önce de böyle birşeye çok rastladığım için nette sayısız örneklere bakma gereği duydum çünkü onlarıda görmek lâzımdı ki şöyle hiç yapılmamış, düşünülmemiş, tasarlanmamış birşey gerekti. Kafamda birkaç taslak hazırladım elbette. Belli mi olur piyango bana vurur kazanırız yarışmayı:) Bende internette en çok olan tasarımları bir toparlayım ve buraya koyayım dedim.
             İşte insaoğlu istedimi Allah'ın izniyle yapıyor. Ortaya şaheser ürünler koyuyor. Neden bizde böyle ilginç birşey yapamalım ki? Bazen hani herkes gibi "Ya herşey her icat her tasarım yapılmış, üretilecek keşfedilecek birşey kalmamış sanki" demiyor değilim:) Ama eminim daha keşfedilecek milyonlarca şey var;)
































       

22 Ağustos 2013 Perşembe

Üzerime Alındım Seni

Üzerime alındım seni, En güzel iltifatlar gibi... Belki gelin de ben,güvey de ben;
Lakin, ıslatmıyor yokluk yağmurları şimdi Zorlama üşütmem yüreğimi! Gerçekliğinin tılsımını taşır bu elbise; Çıkaramam üzerimden hayalini...
Çekildiğin sert kabuğun tam üzerine yazıyorum bu şiiri şimdi Dostlarım dese de "unut o yalnızca bir hayaldi." Hayal kurmayı yüreğim sende sevdi... Hayal akıl işidir,yürek işi değil deme rüyalarımdaki sevgili! Yüreğim düşünmeyi sende öğrendi...
Unutma ki, Bir heves değildi benimki... Bir heves olsaydı eğer, Bu dizeler böyle dökülmezdi... Sanma ki sana uzattığım eller bir kerelikti Bin kere gitsen, İlki gibi hevesli tutacak bu eller gelişinin nöbetini...
Sen belki sevmedin beni, Sevemeyeceksin de dediğin gibi... Nöbet geçirse de kalemim her karanlık gecede, Yine yazıyor işte olmayacak hayalleri; Keşke sevseydin beni... Selim Akgün

27 Nisan 2013 Cumartesi

George Carlin - "Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık."


             George Carlin Amerika'da 70'li ve 80'li yılların bir komedyeni idi. Biraz ağzı bozuk olarak bilinirdi.
11 Eylül'den ve karısının ölümünden sonra şöyle yazmıştı:

"Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz:
Daha yüksek binalarımız
ama daha kısa sabrımız var;
daha geniş oto yollarımız ama
daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz ama
daha az şeye sahibiz;
daha fazla satın alıyoruz
ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz
ama daha küçük ailelerimiz;
daha çok ev gereçleri ama
daha az zamanımız var.
Daha çok eğitimimiz
ama daha az sağduyumuz;
daha fazla bilgimiz
ama daha az bilgeliğimiz var.
Daha çok uzmanımız
ama yine de daha çok sorunumuz,
daha çok ilacımız ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz,
çok savurganca para harcıyoruz,
çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor,
çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor,
çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor,
çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.
Mal varlıklarımızı çoğalttık ama değerlerimizi azalttık.
Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik
ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
Yaşamımıza yıllar kattık,
ama yıllara yaşam katamadık.
Aya gidip gelmeyi öğrendik
ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var.
Dış uzayı fethettik ama iç dünyamızı edemedik.
Daha büyük işler yaptık
ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik
ama ruhumuzu kirlettik.
Atoma hükmettik
ama önyargılarımıza edemedik.
Daha çok yazıyoruz ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
Koşuşmayı öğrendik ama beklemeyi öğrenemedik.
Daha fazla bilgiyi depolamak,
her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz
ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin,
büyük adamlar ve küçük karakterlerin, yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.
Günümüz artık, iki maaşın girdiği
ama boşanmaların daha çok olduğu,
daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir.
Bugünler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri,
yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler,
obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye
hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.
Vitrinlerde her şeyin sergilendiği
ama ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız."

2 Nisan 2013 Salı

          O kadar yoğun geçiyor ki günler bazen diyorum acaba hayatımın hangi noktasındayım. Neredeyim, nereye gidiyorum. Zaman kötü anlar için yavaş geçiyor gibi gözükse de bilirim ki zaman akıp gidiyor. Bende bu zaman içerisinde sıkıntılar ve zorluklar çektim ama geriye dönüp bakıyorum da zaman kimilerini hayattan koparmış kimilerini zirveye çıkarmış ama bir gerçek var ki zaman akmaya devam ediyor.
İnsana sevdiklerinden uzak gurbette kalması çok zor geliyor. Bu zaman dilimi içerisinde dua ile teselli buluyorum. Sabrediyorum ki bazı sıkıntılara, sonundaki meyvelere ulaşabileyim diyorum.
          Müzik dinleyerekte biraz olsun kafamdaki bu yoğunluğu atmak istiyorum. Bilgisayardaki kayıtlı müziklerden çok radyo dinlemeyi çok sevdiğimden küçük bir radyo aldım kendime. İlk açtığım
da ise karşıma bir şiir çıktı. Bende hemen internetten aratıp bu şiiri paylaşmak istedim. 

Kahraman Tazeoğlu - Araz

"Yalnızım çünkü sen varsın" 

"gel" desen gelirdim 
gittiğin uzakta bendim 
dağ gibi bir ihanetten düştüm 
bu kendime son gelişim 

ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime 
kendimi suçüstü yakalıyorum 
ve kentsizliğimin isimsizliğini 
Araz'a uyak düşüyorum 
gözlerime senden düşler sürüyorum 
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor 
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum 

sonra bir durağa yaslanıyorum 
sonra bir kente 
ve sen gidiyorsun 
ben kanıyorum 
diyorlar ki; kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun. 
oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun 

yorgun Haliç'e biraz inat 
biraz ihanet bırakıyorum 
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum 
aklıma düşüyorsun 
düşüyorum 
düşünce 
üşüyorum 
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum 
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum 
yalanlarımla bir hiçlikteyim 
beni içinden kaç 

bu kentte her yağmur kendini ağlar 
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum 
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir 
nerde kimi üşüyorsun 
artık kendini yakan bir ateşim 
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz 
şimdi boş duraklara yaslanıyorum 
boş kentlere 
oysa "gel" desen gelecektim 

gün düşlerime dönüşlerimde 
bakışın içiyor beni gözlerimden 
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara 
uzaklığına uzanıyorum 
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden 
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan 
yıkılıyorum şarkılara 
"kimseler biliyor" 
yalnızlık dostumdu 
şimdi korkum oluyor 
oysa "gel" desen gelecektim 

artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor 
güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik 
göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan 
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum 
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum 
düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum 
uysal yalnızlıklar satın alıyorum 
gülüşümle ödeyerek 
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum 
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma 
cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben 
kirli sözlerimi temize çekme 
oysa "gel" desen gelecektim 

gözlerim ihanete ihbar taşıyor 
kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına 
sözü namluna sürmelisin şimdi 
en yaralı yanımdan vurmalısın beni 
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır 

avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum 
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam 
susuşuna kan döküyor gözlerim 
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun 
oysa bilmelisin Araz'ım 
kimsenin içi görünmez 
ve hiç bulamadıklarını 
asla yitiremezsin 
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor 
söylenecek bütün sözler 

her sabah akşam oluyorsun 
alnından ellerine damlıyorsun 
yüzündeki yağmurla iniyorsun kente 
içine dert oluyorsun kentin 
dışına yağmur 
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler 
duvarların kan öksürüyor 
ve sen 
başkalarının gözlerini 
yüzümde aramamayı öğreniyorsun 
beni bir durağa yaslıyorsun 
beni bir kente 
gidiyorsun 
oysa "gel" desen gelecektim 

susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın 
en susmakta neydi öyle 
sen en dinlerken 
biliyorum Araz'ım 
insan kendini bulmamalı, hep aramalı 
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse 
gece cinnetlerimi de alıp yanıma 

denize bakmayı bilmeyenler 
bir gün mutlaka boğulur 
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım


siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet 
yaptınız mı 

ben şimdi gurbetim 
içimde taşıyorum 
heba olsa da senlerce yılım 
oysa "gel" desen gelecektim 

ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep 
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden 
şairler ölüdür derler 
inanmıyorum 


en karanlık ceketimi giyiyordum 
ışığa kördüm çünkü 
şimdi ise güneşe ilerliyorum 
dirilmek için 

kimliği paslanıyor eski bir anarşistin 
gecenin kör gözünden utanıyorum 
hadi bana en militan kelimelerle saldır 
batır içime cümlelerini 
beyhude bir dehşet bırak 
hak ediyorum 

gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime 
can kaybından ölüyorum 
cenazemde namaz kılacağım 
zan altındayım 
yalanıma inanıyorum 

yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan 
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin 
kinim kendime 
susuşum sana 
küsüşüm tüm dünyaya 

üstü kalsın ihanetimin 
"gel" desen gelecektim 

yine bir tren geçiyor içimden 
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı 
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor 
görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum 
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede 
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan 
süsle beni ey aşk 
geçtiğin yerleri öpüyorum 

yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum 
dişlerindeki nikotin tadı terkimde 
sirenler ve ateş hatları içip 
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden 
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla 
yasadışıyım 
tutukla beni gözlerimden 

kalemim bitti yitirdi şiirini şuur 
öldü kanımdaki mürekkep balığı 
solumdaki sise intihar etti intiharlar 
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek 
yaşamak için geç bir zaman 
ölmek için ise erken 

çok davullu bir senfoni sürçüyor 
dikiş tutmaz ayrılığımda 
kirpiğinden yapılma bir darağacına 
geceyi asıyorum 
yoksun 
bu yağmurlar ıslatmıyor beni 
bir durağa yaslanıyorum sensiz 
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum 
"gel" desen gelecektim oysa 

kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor 
şimdi herkes biraz sen biraz acı 
göğsümde bir vagon 
gizli sözler batıyor 
fırtınalar çıkıyor üstüme 

şakağımda 
intihar acemisi bir şairin 
delilik provaları 
arkandan uluyan kapılardan 
söküyorum kokunu 
yokluğunu kokluyorum 
yokluğunu yokluyorum 

çöz gözlerimi senden hadi 
ücranda yak bakışımı 
gözlerine bekçi sevdam 
dünden ve senden kalmayım 

içine her düşen 
kendi keşfi sanıyor seni 
oysa sen 
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin 
ve kendini acıtmak istiyorsun 
ama güller kendine batamaz 
bilmiyor musun 
"gel" mi diyorsun 

herkes kendi gördüğüne bakar 
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz 
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu 
hadi en kanadığımız yerden susalım 
"gel" desen gelirdim 
"git" dedin ve gittin 

Aşka... 
Rüzgara... 
Ayrılığa... 
Zamana... 

eyvallah...